MİLLÎ MÜCADELE’DE TOKAT’IN YERİ ve ÖNEMİ
İsmet TÜRKMEN *
Özet
Birinci Dünya Savaşı sonunda Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasının hemen ardından, bu tarihe kadar İtilaf Devletleri tarafından henüz işgale uğramamış olan bir kısım vatan toprağının da hızla işgaline girişilmiştir. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen azınlıklar da bulundukları sahalarda Türklere karşı katliam hareketlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu süreçte Tokat ve çevresinde bulunana Rum ve Ermeni unsurlar İtilaf Devletleri’nin, bu bölgeye Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. ve 24. maddelerine dayanarak müdahale etmelerini sağlamak maksatlı harekete geçmek suretiyle; İtilaf Devletleri temsilcilerine, kendilerini Türklerin tehdit ettikleri yolunda şikayetlerde de bulunmuşlardır. Mustafa Kemal Paşanın liderliğinde topyekûn bir mücadele ile istiklâlini elde etme gayesi ile hareket eden Tokat ahalisi, haklı davası adına Millî teşkilatlanma sürecini hızla gerçekleştirmiştir. Tokat; kongreler süreci, Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemleri de dahil olmak üzere Millî kuvvetlerin yeniden teşkilatlandırılması hususunda; Rum ve Ermeni çetecilerin ayrılıkçı eylemlerine karşı koymak suretiyle Millî Mücadele’de önemli yere sahiptir.
Çalışmanın hazırlanması sırasında; Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, TBMM ve Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşiv kayıtlarından, dönemin süreli yayınlarından, telif ve tetkik eserlerden yararlanılmıştır. Ayrıca Rum ve Ermeni çetelerinin eylemleri, The Times gazetesinin verileri üzerinden değerlendirilmiştir.
Anahtar kelime: Tokat, TBMM, Millî Müdafaa Grubu, Rum ve Ermeni çeteler, Mustafa Kemal Paşa.
Abstract
At the end of the First World War, immediately after the signing of the Armistice of Mondros on 30th October 1918, some part of the homeland that had not yet been occupied by the Allied Powers until this date also started to be occupied rapidly. Minorities, who wanted to turn this situation into an opportunity, intensified their massacre operations against the Turks in the areas they were in. In this process, the Greek and Armenian elements in Tokat and its surroundings took action to ensure that the Allied States intervened in this region based on the 7th and 24th articles of the Mudros Armistice Agreement; They also complained to the representatives of the Allied Powers that they were threatened by the Turks. Under the leadership of Mustafa Kemal Pasha, the people of Tokat, who acted with the aim of obtaining their independence with a total struggle, quickly actualized the process of national organization in the name of their rightful cause. Tokat on the reorganization of the national forces, including the congresses process, the Last Ottoman Parliamentary Assembly and the Turkish Grand National Assembly; in the National Struggle by resisting the separatist actions of the Greek and Armenian mercenaries has an important place.
During the preparation of the study; The archive records of the Presidency of the State Archives, the Grand National Assembly of Turkey and the Turkish Revolution History Institute, periodicals of the period, writings and examination works were used. In addition; the actions of the Greek and Armenian gangs were evaluated based on the data of The Times newspaper.
Keywords: Tokat, TBMM, National Defense Group, Greek and Armenian gangs, Mustafa Kemal Pasha
Tokat, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde uzun zaman valide Sultanlara Has bir Voyvodalık[1] olmak üzere yönetilirken, 1864 yılından sonra Sivas vilayetinin önemli bir kazası olarak idare edilmiştir. 1878’den sonra ise mutasarrıflık (sancak beyliği) olarak idare edilen Tokat, 1911’de, Sivas’ın idarî yapısı dahilinde; Amasya, Karahisar-ı Şarkî sancaklarından birisi olmuştur. Bu düzenleme ile Erbaa, Niksar, Reşadiye, Zile kazaları Tokat dahilinde yer almıştır. Tokat, 31 Mayıs 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri Heyeti’nin aldığı bir kararla müstakil vilâyet haline getirilmiştir. Sivas’tan ayrılan ve müstakil bir vilayet olan Tokat, bu düzenleme sonucunda şu kazalardan oluşmuştur: Erbaa, Niksar, Reşadiye, Zile[2].
Batılı devletlerin emperyalist ve sömürgeci amaçlarla başlatmış oldukları Birinci Dünya Savaşından müttefikleriyle birlikte mağlup ayrılan Osmanlı Devleti, topraklarının paylaşılması gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin kaderini önemli ölçüde etkilemiş olan bu savaş ile devlet, siyasi ömrünü tamamlamıştır. XIX. yüzyıl başlarındaki savaşlarda toprak kayıplarına uğrayan devlet “Millîyetçilik” düşüncesinin tesiri altında kendi sınırları içinde yaşayan ulusların birer birer bağımsız olmalarına tanık olmuştur. XIX. yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise büyük güçler Osmanlı Devleti’nin başta Anadolu ve Ortadoğu toprakları olmak üzere büyük ilgi göstermeye başlamışlardı. The Times yazarlarından Frank H. Simonds 11 Haziran 1919 tarihli yazısında, bölgede büyük güçlerin emellerine ilişkin özetle şu ifadelere yer vermiştir:
“Anadolu’ya gelince, önceki anlaşmalar da bu soruyu zorlaştırdı. Bir Fransız-İngiliz anlaşması uyarınca, Fransızlar, Alexandretta (İskenderun) Körfezi’ne ve Toroslar ile Amanus arasındaki Ermeni topraklarına ve Adana ile ilgilenecekti. Bu, Ermenileri Akdeniz’deki bir çıkıştan mahrum bırakacak ve Amerikan dürtüsü altında Fransa, iddialarının bu bölümünü terk etmeye ikna olmuştur. Gerçek Ermenistan sınırları Fırat Nehri ile Anadolu arası ve Eski Rus sınırlarına dayanmaktadır. Bu sınırlar Ermeni devletinin bir parçası olarak uzun zamandır gösterilmiştir. Fakat bu bölgenin çok geniş bir kısmında katliamların bir sonucu olarak Ermeniler azınlıkta kalmıştır. Başka bir deyişle Rusya’nın çöküşü hem nüfus hem de ekonomik koşullar bakımından daha iyi durumda olan Rus-Ermeni bölgelerinin Türk Ermenileriyle birliğini mümkün kılmıştır. Eğer Rusya, gücünü tamamen ele alırsa büyük bir ihtimalle yalnızca sınır talep etmeyecek; kendisine bağlı Ermeni bölgelerinin geri alıp aynı zamanda başka Ermeni bölgeleri ve Büyük Britanya ve Fransa ile 1915’te İstanbul için söz verilen bölgeler de buna dahil olacaktır.”[3]
Millî Mücadele Hareketi’nin başlangıç noktası olarak kabul gören Mondros Mütarekesi ve takip eden dönemde gerçekleşen işgal girişimleri ve bu girişimlere meşruiyet kazandırmaya yönelik olan ayrılıkçı eylemler çalışmamızın esasını teşkil eden Tokat ve çevresini de kapsamaktadır. Bu bağlamda Millî Mücadele’nin 100. yılında bu çalışma, daha önce mücadele yılları Tokat ve çevresi özelinde hazırlanmış olan çalışmalardan[4] farklı olarak güncel literatür, yabancı kaynaklar ve arşiv vesikaları taranmak suretiyle hazırlanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin topraklarını parçalama amacına yönelik son dönemin en önemli malzemesi Hristiyan tebaadan Ermeniler ve Rumlar olmuştu. Paris Barış Konferansında Müttefikler, Osmanlı topraklarının batı kesimini Yunanistan’a terk etmekle kalmıyorlar, kuzeyde Karadeniz’de Rum-Pontus, doğuda Ermeni devleti kurdurma niyetiyle hareket etmişlerdir. İtilaf Devletleri’nin önemli ölçüde desteğini sağlayan azınlıklar bağımsızlık ve toprak taleplerini açıkça telaffuz etmeye başlamışlardı. Ermeniler, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş Kozan, Cebel-i Bereket ve İskenderun Limanı ile Adana’yı talep etmişlerdi. Ermeniler bu isteklerini 26 Şubat 1919’da Paris Barış Konferansında açıkça dile getirerek bağımsız bir Ermenistan’ın tanınması hususunda gayret göstermişlerdir. Savaşın galiplerini temsil eden devlet adamları Paris sonrasında Londra ve San Remo'da da bir araya gelerek mağluplarla yapılacak sözde barış şartlarının çerçevesini tespit etmeye çalışmışlar. Esasında galip devletlerin yapmaya çalıştıkları Osmanlı topraklarını paylaşma antlaşmalarından başka bir şey değildi. Batılı devletler amaçları doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin bütün topraklarının yanı sıra özellikle Türklerin kahır ekseriyetle yaşamakta olduğu Anadolu'ya da dolaylı bir şekilde hâkim olmak için bu bölgede yaşayan azınlıklara da toprak talebinde bulundular[5]. Demografik açıdan sağlam bir gerekçeye dayanmayan Ermeni isteklerinin aşırılığı Batılı devletler tarafından da anlaşılmıştı. Büyük devletlerin Ermeniler lehine takındığı bu korumacı tavır esasında yapmacıktı. The Times’da yer verilen makalede durum diplomatik bir dille ifade edilmeye çalışılmıştır: “Ermenistan’daki görünümün ağırlığı tartışılmasa da, İngiliz Hükümeti zaten sahip olduğu tüm sorumlu görevlerle Ermenistan’ı garnizon görevini üstlenemediğini düşünüyor. Ermenilerin ateşli bir ümidi, Birleşik Devletlerin nihayet ülkeleri için bir yetki almaya ikna edilmeleridir. Ermenistan’ı koruma görevi politikası görevi doğal olarak…Amerika Birleşik Devletleri’ne düşecekti.”[6]
İşgal planlarının önemli sahalarından olan Karadeniz sahilinde Pontus olarak bilinen bölgedeki Rumlar da bağımsız bir Pontus Cumhuriyeti kurmak için ayaklanma hazırlıkları yapmışlardır. Bu gaye ile Rumlar; Tokat, Trabzon, Amasya, Samsun, Sinop ve Karahisar bölgelerinde, dini önderlerin buyruğu altında faaliyetlerini artırmış, bu bölgedeki Rum ve diğer Hristiyan halkın nüfusunu artırmak amacıyla, Rusya’dan Rum ve Ermeni göçmenleri getirtmişlerdir. Yunanlar, Pontus iddialarını canlı tutmak amacıyla bölgedeki Rum çetelerini harekete geçirerek çevrede huzursuzluk yaratmaya çalışmış; bölgeyi tehdit eden birçok silahlı çete oluşturarak halka hayatı zehretmiştir. İstanbul’daki Rum Patrikhanesinin bu siyasette parmağı olduğu da hesaba katılmalıdır; ama bölgedeki Rum çetelerinden çoğunu kontrolü altında bulunduran ve bir Pontus Cumhuriyeti kurulmasıyla ilgili başlıca propagandayı yürüten kişi ise, Samsun’daki Rum Metropoliti Yermanos idi[7].
Bu gayelerle hedefte olan Tokat ve çevresinde, tüm Anadolu coğrafyasında olduğu üzere Türk nüfus, azınlıklarla mukayese edilemeyecek bir nisbette çoğunlukta olmuşlardır. Ayrıca Tokat sancağı, farklı etnik, mezhep ve dine bağlı unsurların birlikte yaşam sürmelerine şahitlik etmiş Osmanlı toplumsal yapısının karakteristiğini en iyi mahiyette taşıyan idari yapılardan birisidir. Tokat’ın nüfus hareketleri bakımından eski kayıtlarına ulaşmak zor olmakla birlikte, şer’iye sicillerinde bazı istatistiki bilgilere rastlanmaktadır. Tokat’ın 1455 yılında nüfusunun 17.328, 1574-1575’te 13.000-15.000 arasında; 1646’da yılında ise 21.219 olduğu tahmin edilmektedir. Yine Tokat’ta vergi mükellefi olan hane sayıları 1520-1530 yılları arasında toplam 1.519 hane olarak gösterilirken, bu hanelerin 818’inin İslâm, 701’inin Hıristiyan olduğu tahmin edilmektedir[8]. Sivas’a bağlı sancak merkezi olan Tokat’ta Tanzimat Dönemi’nde nüfusun büyük oranda çoğunluğu Müslüman olmak üzere, Gregoryen Ermeni, Rum, Katolik Ermeni, Yahudi ve Kıptilerin birlikte yaşadıkları bilinmektedir. Kaynaklara göre, 1844-1845 yılları arasında Rumlar Tokat’ta 16 mahallede 223 hanede yaşamış olup nüfusları tahminen 1115 kişidir. Bu miktar ile Rumlar, 1844-1845 tarihinde Tokat kaza merkezi toplam nüfusunun %5,67’sini teşkil etmiştir[9]. 1846 yılında, Tokat’ta vergilendirme amacıyla yapılan temettüat sayımında 4.305 binanın, 1851 sayımında ise 3.956 bina ve işyeri tespiti yapıldığı görülmektedir[10]. Şehrin 1890 yılı nüfus kayıtlarında nüfusunun 29.800’e yükseldiği düşünülmektedir.
Bununla birlikte 1903 yılı Sivas Salnamesine göre; 4 kaza, 22 nahiye ve 688 köyden oluşan Tokat sancağının toplam nüfusu 230.207 kişidir[11]. Bahsi geçen salnameye göre Tokat kazasında toplam 17.585 Ermeni unsur yer alırken bu nüfusun bağlı kazalara dağılımı şu şekildedir: Niksar’da 2.419, Erbaa’da 2.117, Zile’de 2.711’dir[12]. 1907 yılı Sivas Vilayet Salnamesine göre, 4 kaza, 22 nahiye ve 688 köyden oluşan Tokat sancağının toplam nüfusu 274.465 kişidir. Bu toplamın %86,24’ünü Türkler (236.707 nüfus), %8.18’ini Ermeniler (22.468 nüfus), %0,29’unu ise gayrimüslim Kıptiler (823 nüfus), oluşturmaktadır. İşaret edilen dinî ve etnik nüfus oranları Tablo 1’den de anlaşılacağı üzere, kazadan kazaya farklılık arz etmektedir.
Tablo 1. 1907'de Tokat Sancağı nüfusunun kazalara göre dağılımı[13]
Kazalar
Merkez
Erbaa
Niksar
Zile
Dinî ve etnik gruplar
Nüfus
%
Müslüman Türkler
90255
84.43
49253
81.99
26423
78.56
70776
95.81
Gregoryen Ermeni
12530
11.72
2967
4.93
3113
9.25
2683
3.63
Protestan Ermeni
51
0.04
367
0.61
0
79
0.10
Katolik Ermeni
678
0.63
Ortodoks Rum
2699
2.52
7319
12.18
4067
12.09
83
0.11
Yahudiler
299
0.35
165
0.27
29
0.08
248
0.33
Gayrimüslim Kıpti
381
Toplam
106893
100
60071
33632
73869
1908 tarihli Sivas Salnamesi’ne göre ise Tokat sancağının toplam nüfusunun 274.255 olduğu, bu nüfusun 131.946’sının kadın, 142.309’unun erkek nüfustan oluştuğu aktarılmaktadır[14]. Mevcut verilerden de hareketle, Tokat’ın da bağlı olduğu Sivas'ta azınlık unsur olmak üzere Ermeniler’den ve Rumlar’dan söz edilmektedir. Bu unsurlardan özellikle Ermenilerin nüfuslarının diğer Anadolu sahalarında olduğu üzere Ermeni veya Ermeni taraftarlarınca kaleme alınan malzemelerde her defasında abartılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Ermeni nüfusu farklı kaynaklarda şu şekilde dillendirilmektedir: Özellikle Marcel Leart'a göre, Türkiye genelinde 2.260.000, Tokat’ın bağlı bulunduğu Sivas’ta ise 28.000 Ermeni nüfusu mevcuttur. Patrikhanenin Ermeni nüfusuna ilişkin tahminleri ise farklılık arz etmektedir; Türkiye nüfusu 1.018.000, Sivas nüfusu 165.000 olarak verilmektedir. Patrikhanenin Ermeni nüfusu ile ilgili rakamları gerçeklere daha uygundur. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde, Osmanlı hükümetinin verilerine göre Sivas’ta genel nüfus 1.169.443 olup 151.675 dolayında farklı mezheplerden Ermeni vatandaşın yaşadığı belirtilmektedir[15]. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen evvel Tokat’ın da bağlı olduğu Sivas’taki Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’nun genel nüfusu içerisindeki oranı %16 dolaylarındadır[16]. Millî Mücadele’nin ikinci yılında Sevr paylaşımının imzalandığı dönemde bu oranın %15’i geçmediği bilinmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında ülkemizde yaşayan Ermenilerin sayısı 123.602’dir[17].
İşaret edilen istatistiki verilerde dikkati çeken önemli bir hususta Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve Millî Mücadele’nin sonrasında Tokat ve çevresinde Ermeni unsurların sayılarının artmadığı gerçeğidir. Bu durumun temel sebebi, Millî Mücadele Dönemi ve öncesinde bütün vatan sathında olduğu üzere devlete karşı suç işleyen Ermeni azınlıkların bir şekilde takibattan kurtulabilmek maksadıyla Osmanlı coğrafyasını kendi istekleriyle ya da kaçak yollarla terk etmeleridir. Esasında Tokat ve çevresi başta olmak üzere Ermenilerin devlete karşı tutum ve yaklaşımları özellikle II. Meşrutiyetin ilânını takip eden dönemden başlayarak olumsuz bir seyir takip etmiştir[18]. Osmanlı arşiv kayıtlarına göre, Ermeniler, köylere kadar nüfuz etmek suretiyle propaganda yapmaya başlamışlardır. Kırsal sahada köylülere, silah almaları yönünde telkinlerde bulunarak silahları da doğrudan kendileri temin etmişlerdir. Bu doğrultuda, Ermeni unsurların İslâm nüfusuna yönelik namlularına nefret ve kin hissiyatıyla mermilerini sürmeleri Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile de yoğunlaşmak suretiyle devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok cephede savaşa girmesi üzerine Ermeni komitacılar dağıttıkları silahları kullanma zamanının geldiğini duyurmuşlardır. Propagandalarını daha etkin kılmak adına, Rusların da kendilerine destek vereceklerini ve bu sayede neticeye çok daha çabuk ulaşacaklarını köylerdeki destekçileri ile paylaşmışlardır. Osmanlı Hükümeti’nin aldığı sağduyulu tedbirler sayesinde de bu türden olayların büyümesinin önüne geçilmiştir.
Tokat ve çevresinde Ermeni azınlıkların dışında bu statüde çok az sayıda da olsa Rumları görmekteyiz. Rumların, Millî Mücadele Dönemi’ndeki nüfuslarına dair kesin bir bilgi edinmek mümkün olmamakla birlikte, daha önceki dönemlere ilişkin verilerden de hareketle meseleye dair belli bir noktaya kadar ışık tutmak mümkündür. Yukarıda işaret edildiği üzere Tokat ve çevresinde Rumların toplam nüfusa oranı oldukça düşük olmakla birlikte, Rumların Millî Mücadele Dönemi’ne kadar toplam nüfus içinde ciddi bir orana ulaşmaları herhangi bir sebep yoktur. Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla birlikte İtilaf Devletleri’nin önemli ölçüde desteğini sağlayan azınlıklar bağımsızlık ve toprak taleplerini açıkça telaffuz etmeye başlamışlardı. Ermeniler, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş Kozan, Cebel-i Bereket ve İskenderun Limanı ile Adana’yı talep etmişlerdi. Söz konusu Antlaşmanın 7. ve 24. maddelerini kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirme gayretiyle Rum ve Ermeni çeteleri, diğer birçok bölgelerimizde olduğu gibi, Tokat ve çevresinde de harekete geçmişlerdir[19]. Bu bağlamda Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sürecin sonrasında Anadolu’da yoğunlaşan zorlu günler, şüphesiz Tokat Sancağı halkını da derinden üzmüş ve gelecek hakkında bölge halkını endişeye sürüklemiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı Devleti kısa süre içerisinde İtilaf kuvvetlerinin işgal hareketleriyle karşılaşmıştır. Bu süreçte mütareke şartlarının tek taraflı uygulanmaya başlaması üzerine Anadolu sathının birçok yerinde olduğu üzere Sivas Vilayetine bağlı Tokat’ta da Rum ve Ermeni saldırıları yoğunluk arz etmeye başlamıştır. Tokat’ın düşman kuvvetlerinin tehdidine yönelik açık hale getirilmesi doğrultusundaki eşkıyalık ve isyan girişimleri, burayı Millî Mücadele süresince ön plana çıkarmıştır. Tokat’ın özellikle güçlü ve köklü Müslüman Türk eşrafı, verimli tarım arazileri ve hayvancılığa dayalı bir ekonomiye dayanması bu girişimlerin sebepleridir. Bölgede İtilaf Devletlerinin teşvik ve tahrikleriyle çeteciliğe girişen Rum-Ermeni nüfusa karşı Türkler ise kendilerini müdafaa edebilmek için meşru mazeret elde etmişlerdir. Bu sırada kuruluş sürecinden itibaren Türkler aleyhine genişleyen ve kendilerini, ‘Bizans İmparatorluğunun yeniden canlandırılması hayali’ne kaptıran Rumlar, 15 Ocak 1844 tarihinde Yunan Kurucu Meclisi’nde Yunan parlamenter İoannis Kollettis’in ifade ettiği üzere, ‘Yunanistan Krallığı tüm Yunanistan değildir…Otochton (Grek), sadece krallık içerişinde yaşayan değildir; aynı zamanda Yanya, Tesalya, Serez, Edirne, Konstantinupolis (İstanbul), Trabzon, Girit ya da Sisam adasında oturan ve genellikle tarihsel ve etnik açıdan Grek olan ülkede yaşayan her Sakin Grektir (Yunanlıdır). Konstantinupolis, yüce başkent, tüm Helenlerin kenti, düşü ve umududur.’[20] Bu düş ve umut peşinde koşan Rumlar ve Ermeniler Türk nüfusa nispetle ekonomik güce sahip, Avrupa ile temas imkanları daha fazla, ‘ihtiraslı ve fırsatçı’ olduklarından, bölgenin gelişme vasıtalarını ellerinde toplamışlardır. Sanayi ve ticaret odalarında, belediye meclislerinde daha etkin durumda olmuşlardır. Mütareke yıllarında Anadolu’nun en buhranlı döneminde azınlıkların bu gücü beraberinde siyasi isteklerini de ortaya çıkarmıştır.
Bu dönemde gerek Ermeni gerekse Rum meselelerini Avrupa’ya mal etmek maksadıyla yoğun bir propaganda çalışmasına girişmişlerdi. Bu türden girişimler ise Osmanlı Devleti’nin Avrupa’dan tecrit edilmesi sonucunu doğurmaktaydı. Osmanlı Devleti’ne karşı bu tip toprak talepleri ileri sürüldüğü dönemde birbiri ardına değişen İstanbul Hükûmetleri, İtilaf Devletleri’ne karşı sağlam temellere dayanan bir dış politika gerçekleştirme hususunda fevkalade zayıf kalıyordu. İtilaf Devletleri’nin uygulamaları sebebiyle azınlıkların toprak talepleri artarak devam edecektir. Bu doğrultuda Tokat ve çevresi içinde olmak üzere Ermeni komitalarının ve Pontusçuların faaliyetleri ise, Wilson Prensipleri’nden faydalanmak maksadıyla bölgenin nüfusunu kendi lehlerine olmak üzere arttırmak şeklindeydi[21]. Gerek Rumlar gerekse Ermeniler sözde davalarına destek bulabilmek için ciddi mahiyette bölgenin demografik yapı üzerinde durmaktaydılar. Bu bağlamda nüfus dezavantajlarını lehlerine çevirmek ve göçleri örgütlemek maksatlı kurulan Rum Muhacirin Cemiyeti-Kordus[22], 1 Kasım-27 Aralık 1918 tarihleri arasında İstanbul’dan Anadolu’ya yapılan dokuz vapur seferi yapmıştır. Bu göçmenler arasında çok sayıda asker, çeteci, casus olduğu bilinmektedir[23].
Diğer taraftan, Türk hükümet yetkililerinin, hızla yoğunlaşan işgaller karşısında içine düştükleri durumdan faydalanan Pontusçular ve Ermeniler, daha çok Ruslardan aldıkları silah ve cephane başta olmak üzere lojistik desteği mütareke şartları gereğince Karadeniz sahiline serbestçe yanaşabilen Yunan gemilerinden alabilmekteydiler. Sözde Yunan Kızılhaç görevlisi olarak bilinen çoğu subay tarafından, ilaç ve sıhhi malzeme diye nitelendirilen ve Türklere karşı kullanılacak olan silah ve cephaneler, kolaylıkla sahilden iç bölgelere sevk edilmekteydi[24]. Karadeniz sahillerinde Rum Pontus Devleti’ni ihya etmek amacıyla harekete geçmiş olan ve Mondros Mütarekesi’nden sonra iyice azıtan Rum militanlar, özellikle İngilizlerin de verdiği destekle silahlı çetelerin nüfuzlarını arttırarak, Tokat’ın Erbaa, Niksar ve Reşadiye kaza köylerini basarak katliamlara girişmişlerdir. Rum çetelerinin bu bölgelerde köyleri bastıkları, ırza geçtikleri, Müslümanları öldürdükleri, evleri yakıp malları gasp ettikleri arşiv belgeleri ile sabittir[25]. Özellikle Tokat’ta azınlık durumunda olan Rumların, merkezi Samsun olmak üzere Tokat’ı da içine alan bölgede Pontus Devleti kurmak istemeleri, Tokat halkının tedirginliğini daha da artırmakta idi. Bu doğrultuda, çeteciler bir taraftan da İstanbul’daki İngiliz yetkililerine müracaat etmek suretiyle, “can ve mal güvenliklerinin kalmadığını, Türklerin gayrimüslimleri taciz ettiklerini” de iddia etmişlerdir. Bu türden yaklaşımlarının ardında gerek kendi yaptıklarını ört-bas etme gayelerinin gerekse gerektiği zaman mütarekenin 7. maddesine göre bölgenin İngilizler tarafından işgal edilmesine zemin hazırlamak gayesinin yattığı düşünülebilir. Bu olanlar karşısında devletin parçalandığını; Türk milletinin varlığının ve geleceğinin tehlikeye düştüğünü görenler bu duruma başkaldırmışlardır[26]. İşaret edilen gayelerle harekete geçen Rum ve Ermeni çetecilerin eylemlerinin önlenmesi amacıyla Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde olduğu üzere Tokat bölgesinde Redd-i İlhak ve Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Kuva-yı Millîye teşkilatlanmasının ilk nüvesini oluşturan bu hareket kısa süre içerisinde silahlı mücadeleye ve direnişe girişmiştir[27]. Özellikle Tokat halkı ve mülkî kadrolar Pontus saldırıları özelinde 25 Şubat 1919 tarihinde Müdafaa-i Hukuk’un Samsun’a bağlı bir şubesini kurmuşlardır. Ayrıca Yoğurtçuoğlu İbrahim Bey, “Karadeniz-Rum Cemiyeti”nin kurulmasına engel olunmasını istemiş ve Tokat’ta “Karadeniz Müdafaa-i Hukuk Derneği” ile doğrudan bağlantılı, bir Müdafaa-i Hukuk şubesinin kurulmasına ön ayak olmak suretiyle bölge halkını bölücü unsurlara karşı ortak hareket etmeye yönlendirmiştir[28]. Bu gayretler sonrasında da “Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Tokat şubesini kurulmuştur. Tokat ve çevresinde faaliyet gösteren Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin 20 Mart 1919 tarihinde Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Derneği’ne katılmak istediği de bilinmektedir. Şube Anadolu’nun ve Türklerin kaderini ilgilendiren her konuda halkı bilgilendirerek kurtuluş için gerekli halk desteğini sağlamaya çalışmış ve bu amaçla 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri Tokat halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Diğer taraftan Tokat’ta kurulan Redd-i İlhak Heyeti Reisi Ulemadan Ömer Efendi, Erbaa Redd-i İlhak Heyeti Reisi Ali Kerami, Niksar Redd-i İlhak Cemiyeti Reisi Eşraftan Şerefefendizâde Mahir, Reşadiye Redd-i İlhak Cemiyeti Reisi Ahmet, Zile’de Müdafaa-i Hukuk-ı Osmanî Cemiyeti Reisi Rıza, Müftü Vekili Avni, Belediye Reisi Arif beyler bölgede Millî Mücadele’yi destekleyen liderlerdi[29]. Tokat ve bağlı kazalarında toplumun önde gelen liderlerinin gayretleriyle bir ay gibi kısa zaman zarfında ciddi sayıda miting düzenlenmiştir. Bu mitinglerin yanında İstanbul’daki müttefik güçlerin temsilciliklerine Tokat’ta işgalleri kınayan protesto telgrafları gönderilmiştir. Toplantılar ve mitingler düzenleyen bu Millî teşekküllerin hedeflerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Mütareke sürecinde hukuk dışı uygulamalar ve işbirlikçi grupların da desteği sayesinde bölgedeki Rumlar hedeflerine ulaşmışlar ve şikayetleri üzerine harekete geçen İngiliz makamları şayet asayiş sağlanmazsa bu sahaları işgal edeceklerini de bildirmişlerdir. İngiliz makamlarınca verilen bu notalar üzerine endişeye kapılan Damad Ferid Paşa, dönemin Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’den duruma yönelik çözüm bulması yönündeki tavsiyesi üzerine Mustafa Kemal Paşanın bölgeye gönderilmesini tavsiye etmiştir[31]. Bu sayede Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’ya geçme, milleti teşkilatlandırma ve bu teşkilatın başına geçerek Millî Mücadele’nin lideri olma imkânı doğmuştur. Olağanüstü yetkilerle Anadolu’ya hareket eden Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a ulaştığı ilk günlerde özellikle üzerinde durduğu mesele, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlar tarafından işgali olmuştur. Paşa, Havza’da iken 28 Mayıs 1919 tarihinde valiliklere, mutasarrıflıklara, ordu komutanlarına gönderdiği tamimle bu mitinglerin daha etkin ve yaygın mahiyette gerçekleştirilmesini, halk katılımının sağlanmasını bildirmiştir. Ülke sathında mitinglerin yaygınlık kazanmasının yanında bu tamim sonrasında İtilaf Devletlerinin İstanbul’daki temsilciliklerine de protesto telgrafları çekilmiştir[32]. Bu süreçte, Niksar’dan 4 Haziran 1919’da İtilaf Devletleri temsilcileri ve ABD Başkanı Wilson’a Redd-i İlhak Heyeti Reisi Mahir ve diğer üyeler tarafından gönderilen şu protesto telgrafı çok dikkat çekicidir:
“Felâketler karşısında hep birleştik, bugünkünden kuvvetli bir Türklüğü tarih görmemiştir. Bizi hayvan sürülerine geberterek aranızda taksim eylediğiniz için size nefret! Biz dünyalara kâfi gelecek kadar birçok milletler bıraktık. Koca bir saltanatın kaybını gördük, felâketzede olduk, fakat artık öz Türklüğe reva gördüğünüz tecavüzler bize sizin insan kalbi taşımadığınıza kanaat veriyor. Efendilerimiz kıldığınız milletlerin bize asla merhamet etmeyeceklerine kaniyiz, camilerimizde ve Allah’ımızın huzurunda üç günden beri bilâ fasıla dua ve ibadet ederek bu Millî felâketi zikrediyoruz. Ey medeni kavimler ve ey ağzından adalet ve hakkaniyet kelimelerini bırakmayan milletler biliniz ki, bizi öldürecek yere ihya ediyorsunuz. Millîyet hissini bizde günden güne artırıyor, bizim kalplerimizi fethedecek yerde kin ve nefretimizi kazanıyorsunuz. Bin senelik muazzam bir milletin kin ve nefretine galebe edecek kuvvete aşk olsun bizi ihmal etmemenizi insaniyet namına rica ederiz.” [33]
Protesto telgrafının hemen sonrasında Mustafa Kemal Paşanın mücadelenin daha geçiş bir zemine yayılması yönündeki direktifleri ile özellikle İzmir’in işgali, sonrasında bütün yurt sathında olduğu üzere Niksar’da da 12 Haziran 1919 tarihinde protesto mitingi gerçekleştirilmiştir. Miting sırasında camilerde ve meydanlarda bir araya gelen halk, miting sonrasında İtilâf Devletlerini ve işgal eylemlerini protesto ederek, tek taraflı uygulanan mütareke maddelerini kınayan telgraflar göndermişlerdir[34]. Ayrıca bu miting ve kınama telgraflarında kullanılan dil de dikkat çekmektedir:
“Hukukun hamisi olduğunu iddia eden Wilson’a ve diğer değerlere müracaat ediyoruz. Artık bizim feryatlarımıza kulak tıkamayınız, bizim tamamiyet-i mülkiyemize, mevcudiyet-i Millîyemize tecavüzü ve bu tecavüzde devamı kastediyorsanız en kısa yol bizi öldürmektir. Geliniz öldürünüz. Biz Türk olarak en küçük vatan parçasının Türk kalmasını istiyoruz. Siz de buna söz vermiştiniz. Şimdi ise sözünüzde durmadığınızı görüyoruz. Anadolu’ya uzatılacak bir tecavüz bizi öldürmek için uzatılan bir adımdır. İsnaniyet ve adalet namına bu suikasttan vazgeçmenizi rica ediyoruz”. [35]
Miting ve protestoların yoğunluk kazandığı günlerde Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a hareketi sırasında 26-27 Haziran 1919 tarihinde Tokat’a gelmiş ve burada bir gece kaldıktan sonra buradan ayrılmıştır. Erzurum Kongresi’ne katılım sağlamak üzere sancak merkezinden Hamamcızâde Rifat (Arkun), Reşadiye kazasından kongre sırasında Tüzük komisyonuna seçilecek olan emekli askerî katip Sabri Efendi Erzurum’a gönderilmiştir. Burada dikkat çeken bir husus ise Erzurum Kongresi’ne bu iki ismin Sivas Kongeresi’ne dahil olmamasıdır. Mustafa Kemal Paşa, Millî bütünlüğü sağlayacak kararların alınarak millete duyurulması ve ülkenin değişik yerlerinde kurulmuş olan cemiyetlerin[36] tek çatı altında toplanmasının önem taşıdığını düşünmüştür. Bunun gerçekleştirilmesi için, memleketin ileri gelenlerinin, idari görevlerdeki yüksek kademe personelinin, kurulmuş olan cemiyetlerin ileri gelenlerinin ve milletin güvenini kazanmış olan kimselerin, bir genel toplantıya çağrılması ve bunlar arasında fikir birliğine varılmasının gerekliliği düşünülmüştür. Bu maksatla 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında önemli kararların alındığı Sivas’ta; Tokat, Bekir Sami Bey tarafından temsil edildiği ifade edilmektedir[37]. Sivas Kongresi sürecinde temsil gücü giderek artan ve fiilen seçimler konusuna yönelen Heyet-i Temsiliye 13 Eylül ve 23 Eylül günlerinde yayınladığı tamimlerle Anadolu’da seçim işlerini teşkilatlandırmaya başlamıştır[38].
Müttefik güçlerin mücadeleyi itibarsızlaştırmaya çalıştıkları günlerde[39] Mustafa Kemal Paşa, 11 Ekim 1919 tarihinde yayınladığı bir tamimle Mudafaa-ı Hukuk merkezlerine mevcut durumu duyurmuş ve “Meb’uslar seçimine mahsus kararname” gereği, son Osmanlı seçimleri olarak da kabul ettiğimiz 1919 Osmanlı seçimlerinin yapılması kararlaştırılmıştır[40]. Yapılan seçimlerde Tokat Livasından Ömer Fevzi Efendi, Ahmed ve Şevki Beyler mebus seçilerek İstanbul’a gönderilmişlerdir[41]. 12 Ocak 1920’de çalışmalarına başlayan Meclis-i Mebusanda görev alan milletvekillerini oldukça ağır bir sorumluluk beklemektedir[42]. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Millî sınırlar içinde tam bağımsız yeni bir Türk Devleti’nin esaslarını kapsayan Misak-ı Millî’yi kabul etmesinin ardından 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal etmişlerdir[43]. İtilaf Devletleri istedikleri barış şartlarına Türk milletini boyun eğdirmek için büyük çaba sarfetmişlerdir. Takip eden günlerde İşgalci kuvvetlerin artan baskıları karşısında Salih Paşa kabinesi de istifa etmek zorunda kalmış, 5 Nisan 1920’de Damat Ferit Paşa, dördüncü defa sadarete getirilmiştir[44]. Bu durum Damat Ferit Paşa’ya da Millî Mücadele’ye karşı girişeceği faaliyetler için zemin hazırlamış durumdaydı. Takip eden günlerde Damat Ferit Paşa Millî Mücadele’nin önde gelenlerinin içinde yer aldığı isim listesini İngilizlere vermişti. Bu isim listesinde İsmail Fâzıl Paşa da yer almaktadır.[45] Bu şekilde gerek Kuva-yı Millîye’ye gerekse ulusun istek ve kararlılığına karşı koymaya çalışan padişah, 11 Nisan’da Mebuslar Meclisi’ni dağıtmıştır[46]. Fakat İstanbul Hükümeti’nin ve padişahın hiçbir girişimi, 23 Nisan 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin açılmasına engel olamamıştır.
Ankara’da toplanan Meclis’te Tokat; Mehmet Rıfat (Arkun), Rıfat (Hamamcıoğlu), Hamdi (Mütevellioğlu), Mustafa Vasfi (Süsoy), Nazım (Eski Harput Valisi) ve İzzet (Gençağaoğlu) Beyler tarafından temsil edilmişlerdir. Türk milletinin rüştünün tecelligâhı olan TBMM’ye Tokat’ın Millî hassasiyetini de taşıyan Mehmet Rıfat Bey, Millî Mücadele’nin kritik bir döneminde 16 Temmuz 1921 tarihinde cepheye gitmek üzere Meclis Başkanlığa verdiği önergede, “Gerçi askerlik etmedim ise de fıtratan cesurum, iyi ata biner, güzel kurşun atarım… Günde dört saat maşiyyen yürürüm. Açıkta toprak üzerinde palto ile yatarım. Cepheye gideceğim. Fırsat bulursam birkaç düşman geberteceğim” ifadesi ile süreci özetlemiştir.[47]
Bu yüksek karakteri yakından takip eden başta itilaf unsurları Anadolu’yu işgale yönelik farklı bir planı icra etmeye çalışmışlardır. Ankara’da Meclis’in güçlü kadrolarca temsili gerçeği, İtilaf güçleri ile hareket eden Damad Ferid Paşa Hükûmetini Millî direniş hareketinin güçlenmesini engellemeye yönelik yeni önlemler almaya sevk etmiştir. Bu yöndeki Tokat ve çevresindeki teşebbüsleri 14 Mayıs ve 21 Haziran 1920 tarihleri arasında Zile’de gerçekleştirmeye çalışmıştır[48]. Zile, Millî Mücadele’de gerek İstanbul Hükümeti gerekse İtilaf Devletleri açısından oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Sahanın stratejik önemi daha çok Karadeniz ve Orta Anadolu ile bağlantı noktasında olmasının yanında Yunanların bölgedeki emellerinden kaynaklanmaktaydı. gerçekleştirilen isyan hareketlerinin hızla kaza ve köylere sıçramasının başlıca nedeni, İstanbul’da hazırlanan planların uygulanması için bu bölgelerde teşkilat kurmuş olan isyancı elebaşları ve gerekli talimatı vererek beraberlerinde getirdikleri bol paraları bu kişilere dağıtan İngiliz ajanlarıdır[49]. Mustafa Kemal Paşa, merkezi Sivas’ta bulunan 3. Kolordu Kumandanı Selâhaddin Bey’e 15 Mayıs 1920 tarihli telgrafta isyancıların tedibini emretmiştir[50].
Bölücü unsurların propaganda faaliyetlerini en başta TBMM’yi etkisiz hale getirme düşüncesinde hareketle Ankara ve çevresinde yoğunlaştırdıkları dikkati çekmektedir. Değişik riskler ve zorluklar içeren ve memleketin hemen her bölgesinde ortaya çıkan bu ayaklanmaların bazıları, Millî hareketin merkezi olan Ankara’ya yakınlığı dolayısıyla özel önem taşımaktadırlar. Bu saha içinde yer alan Zile’de başlayan isyanın çıkış nedenlerine bakıldığında, bölgede özellikle halkın dinî hassasiyetleri kullanılmaya gayret edilmiştir.[51] Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey’in 6 Aralık 1921 tarihli konuşmasında isyanın yarattığı tesiri benzer sözleriyle; “Zile gibi ticaretgâh bir kasabayı kül yığını haline getirmiştir… Çıkardıkları isyan İstanbul’dan aldıkları talimat ve kendilerine verilen telkinat neticesidir. Bunun üzerine mektubun altında halife ordusu başkumandanı imzası bulunuyordu.” ortaya koyarken isyanın bastırılması ve sonrasında yapılmış olan tahkikatların neticelerini de belgeleri ile Meclis gündemine taşımıştır[52]. Millî kuvvetlerin Zile’deki isyanı bastırmaları sonrasında asilerin elebaşları da dâhil olmak üzere birçoğu yakalanarak İstiklâl Mahkemelerinde yargılanmıştır. Tokat ve Zile yöresinde patlak veren ayaklanma kısa sürede I. TBMM’de de yankı bulmuş, isyana bizzat şahit olan vekiller isyanın nedenleri, süreci ve bastırılma yöntemleriyle yakından ilgilenmişlerdir.
Asayişin sağlanmasına yönelik önlemler alınmak istense de Tokat mutasarrıfının Ankara’ya gönderdiği raporlar sonuç alınamadığını ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda Pontus Rum çetelerine yönelik kapsamlı mücadelenin verildiği günlerde meseleye yönelik diğer bir çözüm ise, Karadeniz yöresindeki Rum nüfusunun bir kısmını güvenliği sağlamak için başka yerlere göç ettirilmesidir[53]. Bu doğrultuda; 3 Kasım 1923 tarihinde yapılan gizli toplantıda, “Ruslarla ticaret anlaşması yapılacağı, muhtacına iki milyon liralık tohum yardımında bulunacağı ve Tokat dağlarında hâlâ faaliyetlerde bulunan Rum çetelerinin tenkili için gerekli olan kuvvetlerin tahsisinin yanı sıra maddi bakımdan bu kuvvetlere her türlü desteğin sağlanması” kararları alınmıştır[54]. Rumlara karşı yapılan mücadele ve alınan kararlar sonucu Tokat ve Karadeniz yöresini Rum çetelerden kurtarmak mümkün olmuştur. Rumların başlattığı ayaklanmalar alınan kararlı ve vicdani tedbirler sayesinde 6 Şubat 1923 tarihinde ortaya çıkmamak üzere neticelenmiştir.
Birinci TBMM, Anadolu’nun işgalden kurtarılmasını ve tam bağımsızlık esasını kendisine temel gaye olmak üzere belirlemiş ve bu hedef nihayete erdirilinceye değin kesintisiz mesaisini sürdürmüştür. Meclis, çalışmalarını kesintisiz olarak devam ettirdiği sırada kendi meşruiyetine yönelik isyan hareketlerini de bastırmaya çalışmıştır. Daha da önemlisi mücadelenin ilk günlerinde halkın kısmen verdiği destekle işgale uğramış sahaların kurtuluşu için cepheleri teşkilatlandırmıştır. Bu bağlamda teşkilatlanma sürecinin en kritik aşaması 1921 yılıdır ve bu yıl içerisinde cereyan eden İnönü Savaşları ve sonrasında elde edilen siyasi başarılar gerek cephede gerekse gerisinde psikolojik bir rahatlama sağlamıştır. Bunun bir örneği de Birinci İnönü Muharebesi (9-11 Ocak 1921) sonrasında Erbaa’dan cephedeki askerlerimize destek amacıyla Erbaa’dan gönderilen tebrik telgrafıdır. Telgrafta, “Ankara’da Ordu Kumandanlığına 2 Mart 1921 Kahraman ve şanlı ordumuzun Hakk’ın inayeti ile İnönü’de icra eylediği ikinci muzafferiyet hakkında mübeşşir telgrafnameleri hayat gibi gelmiş ve bir büyük kalabalık halinde toplanıp telgraf okunarak muzafferiyetin devamı için alkışlanmış olduğunu arz ve dualarımızın iblağına vasıtalarınızı istirham eyleriz ferman. Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Reisi Ahmet, Belediye Reisi Şevket, Eşraftan Abdullah, Hacı Hasan, Tüccardan Mevlüd, Ahmed, Neşet.”[55] Niksar’dan Meclis’e gönderilen tebrik telgrafında ise, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine 2 Nisan 1921 İkinci İnönü meydan muharebesinde ve bütün cephelerde kahraman ordumuzun gösterdiği cesaret ve fedakârlıktan haberdar olan biz Niksarlılar Büyük Millet Meclisimize azimkâr kumandanlarımızı tebrik ettiğimizin arzına müsaraat eyleriz. Belediye Reisi (Hilmi).” ifadelerine yer verilmiştir[56].
Birincisini takip eden İkinci İnönü Muharebesi sonrasında Türk ordusunun Eskişehir-Kütahya muharebelerinde geri çekilmesi Yunanlıları ümitlendirirken, TBMM’de tedirginlik yaratmıştır. Bu gelişme üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis’in tam desteği ile başkomutanlık yetkilerini uhdesine alarak, 7-8 Ağustos 1921 tarihinde, “Tekâlifi Millîye” emirlerini yayınlaması ile Türk milletinin topyekûn savaşı başlamıştır. Bu çalışmalar kapsamında tüm Anadolu’da olduğu gibi Tokat kazaları halkı maddi olarak da üzerlerine düşeni gerçekleştirerek, Tekâlif-i Millîye karşılığı olarak bir milyon üç yüz bin kuruşu orduya bağışlamışlardır[57]. Maddi desteğin yanına Erbaa’dan Sakarya Savaşı Öncesi Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlığına destek amacıyla şu ifadeleri içerir telgrafta Meclis’e gönderilmiştir: “Ankara’da Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 12 Ağustos 1921 Zat-ı Samileri başkumandanımız oldukça ve sadık arkadaşlarınız olarak etrafınızda bulundukça kahraman Türk ordusunun Millî mücahedesinde daha ne harikalar doğuracağını kâinat görecektir. Zatı-ı fehamet penahilerini bütün hürmetlerim ve fedakâr genç alay subayları ve efradımla hem bir vacip olan teveccühle ve hem de bağlılığımı temin ederek Millî başarıların delaletleri ile pek yakında tecellisini ulu mevlamdan dilerim, efendim. 49. Alay Kumandanı, Sınıf Arkadaşınız Manisalı Binbaşı Süreyya.”[58]
Anadolu’nun tüm sathından desteğin verildiği Türk harp tarihinde bir dönüm noktası olan Sakarya Savaşı, 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde 22 gün geceli-gündüzlü devam etmiştir. Bu zorlu günlerde yine Tokat, Erbaa, Reşadiye ve Zile’den dua telgrafı gönderilmiştir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine 27 Ağustos 1921 Vatan ve dinimize düşman olan Yunan ordusunun harekâtı akamete mahkûm ve Millî şanımızı yüceltmekte olan azimkâr, kahraman ordumuza şükranla dolu olan bütün ahali başta ulema ve ayan ve eşraf olduğu halde hükümet önüne toplandılar. Memurlar ve askerlerde tabii bu toplantıya iştirak ettiler, bütün mektep talebeleri geldi. Talebelerin konuşmalarından sonra kürsüye mebus Rıfat Bey çıktı. Verdiği izahatla halk galeyana geldiği bir sırada belde müftüsü Ömer Efendi tarafından etkili bir dua edildi. Halk selam ve şükranlarının orduya iletilmesini talep etti, ordunun muvaffakiyetinin temini için düşmanın mahvedilmesi ve vatanımızdan çıkarılması için malen, bedenen her türlü fedakârlığın icrasına hazır bulunulduğu samimiyetle beyan edildi. Tokat Mutasarrıfı Mustafa Nadir.” Sakarya Savaşı Günlerinde Zile’den Destek ve Dua Telgrafı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine 27 Ağustos 1921 Bugün Zile’de yapılan muazzam bir toplantıda düşmanın pervasız saldırılarını cesurca durduran muhterem ordumuza bütün milletin hürmetlerini ve saygıların arzına ve Misak-ı Millî dairesinde hukukumuz tasdik edilmedikçe müdafaada sebatla bu konuda her türlü fedakârlığın yapılması ve tek bir Türk’ün kalıncaya kadar cihada karar verilmiş ve milletin umumi hürmetlerinin orduya tebliği Garp Cephesi Kumandanlığından istirham kılınmıştır. Müdafaa-ı Hukuk Reisi Kamil, Belediye Reisi Avni.” Sakarya ırmağının doğusunda düşman ordusundan izin bırakılmadığı günlerde aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk devletinin tarihine, dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği kaydetmiştir. Bu heyecanın tesiriyle Erbaa ve Zile’den Sakarya Zaferi’ni tebrik telgrafları ardı ardına çekilmiştir. Zile’den çekilen telgrafta şu ifadeler dikkat çekicidir: “Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 15 Eylül 1921 Yirmi bir günden beri devam eden Sakarya Meydan Muharebesinin muzafferiyet-i kat’iyyemizle nihayet bulduğunu müjdeleyen resmi tebliğ Zile’nin İndir (?) Nahiyesi dağlarında ve yolda alınarak güzergâhıma müsadif yedi köyde umum ahaliye okundu ve müjdelendi. Zaten muzafferiyet haberine hazır olan bu saf halkın kalplerinin en derin köşelerinden kopan şükür sedalarını ve ellerini semaya kaldırarak yüce Allah’a gönderdiklerini arz ve Cenab-ı Hakkın sizlerle, ordumuz erkan ve efradına bakış ve ihsan buyurduğu Mübeccel zaferden dolayı tebriklerimi takdim eylerim. Zile’nin Selas Köyü’nde Tokat Mutasarrıfı Nadir.”[59]
Nihai zaferin ilk adımlarının Mustafa Kemal Paşa ve kurmay heyeti ile adımlandığı 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30’da top ateşi taarruzun zaferin nişanesi olmuştur. 30 Ağustos’ta düşmanın ana kuvvetleri yok edilmiş ve zaferin kazanılması üzerine Fevzi ve İsmet Paşalar, 14 Eylül’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile ilgili verdikleri önerge, 19 Eylül 1921’de onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu önergeyle, Sakarya Zaferi’nin büyük kahramanı Mustafa Kemal Paşa’ya meclis tarafından vefa örneği gösteriliyor ve en büyük askerî rütbe olan “Mareşallik” ve “Gazilik” unvanı verilmiştir[60]. Tokat’tan Mustafa Kemal Paşa’nın Gazilik ve Müşirlik unvanını tebrik maksatlı çekilen telgrafta ise, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 28 Eylül 1921 Gazilik ve müşirlik unvanının uhde-i fehimanelerine tevcih suretiyle Büyük Millet Meclisi Muhterem reislerine karşı kadirşinas vazifeyi ve minnettarlığı hakkıyla ifa eylediğine kani olarak samimi kalpten tebriklerimi arz eylerim efendim. Tokat Mebusu Rıfat.” ifadelerine yer verilmiştir[61].
Tarih boyunca farklı medeniyetlere merkez olan Tokat ve çevresi, Türkler tarafından yurt edildikten sonra, haiz olduğu stratejik konumu da dikkate alınarak önemli bir idare ve kültür merkezi haline getirilmiştir. Bu kültür merkezinde 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İtilaf Devletlerinin de tahrik ve baskılarıyla yoğunlaşan özellikle Pontusçuluk ve Ermenilik hareketleri, ülkenin içinde bulunduğu olumsuzluklara rağmen, Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadele’nin lider kadrolarının gayretleriyle Türk milleti lehine çözüme kavuşturulmuştur. Mütareke sonrasında Tokat ve çevresi de başta olmak üzere İngilizlerin de destek verdikleri Pontus fikrine kapılan ayrılıkçı işbirlikçiler Karadeniz sahası başta olmak üzere Tokat, Niksar ve Erbaa örgütlü bir şekilde hareket etmelerine rağmen, en kuvvetli direnişle bu sahalarda karşılaşmışlardır. Tokat, savaşın ve ayrılıkçı eylemlerin getirdiği zorlukları, bütün kurumlarıyla ve halkın psikolojisinde her bakımdan hissetmiştir. Millî Mücadele’de İtilaf Devletlerinin işgalleri ve Rum ve Ermeni çeteci grupların saldırıları üzerine ilk protesto ve mitingler Tokat ve çevresinde gerçekleşmiştir.
Mustafa Kemal Paşanın, General Harbord’a verdiği 24 Eylül 1919 tarihli muhtırada belirttiği gibi “Topraklarının bütünlüğüne ve bağımsızlığına, aynı zamanda haysiyet ve diğer haklarına karşı yapılan bu hareketlerden müteessir olan Türk milleti, doğrudan doğruya müdahale ederek kuvvetini ve idari tutumunu göstermek lüzumunu hissetti”[62] mücadeleyi zaferle neticelendirmiştir. Bölgede mücadelenin her safhasında yoğunluğunu koruyan Ermeni ve Rum çete faaliyetlerine hukukî ve vicdanî yaklaşım sergileyen Tokat halkı; kadını, erkeği, çocuğu ve yaşlısı, 3. Kolordu Kumandanlığı kademelerinin teşvik ve himayesi ile gerek TBMM’nin düzenli birliklerine verdikleri destekle gerekse halkın aydınlatılmasında, asker ve mühimmat temininde önemli bir kaynak olan Redd-i İlhak ve Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetlerinin gayretli çalışmalarıyla din adamları ve eşrafın halk üzerindeki müessir güçleri sayesinde üzerine düşen görevi vatanseverlikle yerine getirmiştir. Bu sayede bazı olumsuzluklar yaşanmasına rağmen diğer merkezler gibi Tokat’ta, Millî Mücadele süresinde, harbin seyrine etki edebilecek biçimde önemli hizmetler ortaya koyarak, “istiklâli tam davası”nı zaferle nihayete erdirmiştir.
Kaynakça
“Allied Warning to Turkey Anti-Committee Politicians in Better Heart”, The Times (London), (29 Oct. 1919).
“British Troops Leaving Armenia”, The Times (London), 12 Aug. 1919).
“Pressure on Turkish Government”, The Times (London), (15 Oct. 1919).
“Turkish Hostility to Britain Mustapha Kemal Accusations”, The Times (London), (25 Oct. 1919).
Açıkel, Ali, “Tokat Sancağının İdari Durumu ve Nüfus Yapısı (1880-1907)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 2, (Elazığ 2004): 331-359.
Açıksöz, 25 Eylül 1921, No:292.
Asarkaya, Halis, Ulusal Savaşta Tokat, Tokat: Tokat Basımevi, 1936.
Atatürk, Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, Cilt: 1 (1919-1920), (Yayına Hazırlayanlar: İsmail Arar vd.), Ankara: TTK Yay., 4. bs,.1999.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2006.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.10.120.851.1.
Bayur, Y. Hikmet, “Kuva-yı Millîye Devrinde Atatürk’ün Dış Siyasa ile İlgili Bazı Görüş ve Davranışları”, Belleten, Cilt XX, Sayı 80 (Ekim 1956): 671-677.
Behar, Cem, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu 1500-1927 Tarihi İstatistikler Dizisi, Cilt: 2, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, 3.bs., 2011.
Cinlioğlu, Halis, Osmanlılar Zamanında Tokat -Dördüncü Kısım-, Tokat: Barış Matbaası, 1973.
Çavdar, Necati Çavdar, “Tanzimat Dönemi’nde Tokat’ta Rum Nüfusu”, History Studies, 11(6): 2207-2227.
Goloğlu, Mahmud, Üçüncü Meşrutiyet, Ankara 1970.
Gökbilgin, M. Tayyip, Millî Mücadele Başlarken I, Ankara 1959.
Güler, Ali, İşgal Yıllarında Yunan Gizli Teşkilâtları, Ankara, 1988.
Gürün, Kâmuran, Ermeni Dosyası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5.bs., 1985.
Hanilçe, Murat, “Ermenilerin Tehciri Sırasında Zile Kazasının Nüfus Yapısı”, Tarih ve Kültürüyle II. Zile Sempozyumu (06-09 Ekim 2011), Tokat: Zile Belediyesi Kültür Yay., (2011): 223-238.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, (Eylül 1953), s. (Vesika: 92).
Howard, Harry, The Partition of Turkey, New York, 1961.
İğdemir, Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2020.
Jaeschke, Gotthard, “Mustafa Kemal General Harington ile Görüşmek İstemiş midir?”, Belleten, Cilt 36, Sayı 142 (Nisan 1972): 169-171.
Jaeschke, Gotthard, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çeviren: Cemal Köprulü), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1991.
Jaeschke, Gotthard, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi I, Ankara: TTK yayınları, 1989.
Karabekir, Kâzım, İstiklâl Harbimiz 1, (Sadeleştiren: Faruk Özerengin), İstanbul: Emre Yayınları, 1993.
Karaca, Taha Niyazi, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk Ermeni İlişkileri, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005.
Karaca, Taha Niyazi, Meclis-i Mebusan’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Geçiş Sürecinde Son Osmanlı Meclis-i Mebusan Seçimleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu: 2004.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, 2. Baskı, Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü Yay., 1997.
Karpat, Kemal H., Osmanlı Nüfusu 1830-1914, (Bahar Tırnakçı), İstanbul: Timaş Yayınları, , 2. bs., 2010.
Kuran, Ercüment, “Millî Mücadelede Tokat”, (Yayına Haz. S. Hayri Bolay vd.), Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempoyumu (2-6 Temmuz 1986), Tokat 1987: 212-216.
Magnus, Ralph H., Documents On The Middle East, American Enterprise Institute,Washington D.C, 1969.
Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 2. İçtima (22 Kanun-ı sani 1336/22 Ocak 1920).
Millî Mücadelede TBMM’ye Anadolu’dan Çekilen Telgraflar, (Yayına Haz.: Haluk Selvi, Bülent Cırık), Ankara: TBMM Basımevi, 2. bs., 2020.
Ökte, E. Zekaî Ökte, “Yunanistan’ın Kurdurduğu Gizli İhtilâl Cemiyeti-Kordus”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 40 (Ocak 1971): 18-29.
Özalp, Kâzım, Millî Mücadele 1919-1922, Ankara: TTK Basımevi, 1985.
Özel, Sebahattin, Millî Mücadele’de Trabzon, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011.
Pehlivanlı, Hamit, “Tarih Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 29, Temmuz 1994): 357-377.
Pontus Meselesi, (Yay. hzl. Yılmaz Kurt), TBMM Yayını, Ankara 1995.
Sarıkoyuncu, Ali, “Zonguldak ve Havalisinde Millî Mücadele’ye Zarar Verici Faaliyetler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 23, (Mart 1992): 331-356.
Saydam, Abdullah, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VI Sayı: 17, (Mart 1990): 412-434.
Sivas Vilayet Yıllığı, (1882-1883-1884-1886-1888-1890-1903), (Yayına Hazırlayan: Ebubekir S. Yücel Sivas), Sivas: Buruciye Yayınları, 2011.
Sonyel, Salahi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, TTK Basımevi, Ankara 1995.
Sonyel, Salâhi R., Mustafa Kemal (Atatürk) ve Kurtuluş Savaşı 1918-1923, Cilt: 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2008.
Sonyel, Salâhi R., Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I, Ankara 1987.
Soysal, İlhami, Kurtuluş Savaşında İşbirlikçiler, İstanbul: Bengi Yay., İstanbul 2008.
Şahingöz, Mehmet, “İzmir, Maraş ve İstanbul’un İşgali Üzerine Yapılan Protesto ve Mitingler”, Ankara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Ankara, 1986.
Şahingöz, Mehmet, “Millî Mücadelede Protesto ve Mitingler”, Türkler, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, Cilt:15, (2002): 726-744.
Tansel, Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt: I, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1991.
TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre I, Cilt 2, İçtima 86 (Celse 2), 4. 10.1337.
TBMM ZC, Devre I, İçtima 123, 6. 12. 1337, C. XV.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 123, 6. 12. 1337, C. XV.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 2, 29. 8. 1337, C. XII.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 25, 7.6.1336, C. II.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 39, 24. 7. 1336, C. II.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 55, 22. 8. 1336, C. III.; TBMM ZC, Devre I, İçtima 79, 19. 9. 1337, C. XII.
Tokat İl Yıllığı, 1973
Tosun, Ramazan Tosun, Millî Mücadele’de Sivas’ın Yeri ve Önemi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 34, (Mart 1996): 67-86.
Türk İstiklal Harbi, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), C. VI, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1974.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), DH.EUM.AYŞ. / 73 – 35, (29.07.1921).
Türkmen, İsmet -Tekinsoy, Y. Emre, “TBMM Zabıt Cerideleri ve Gizli Celse Zabıtlarına Göre Postacı Nazım ve Zile İsyanı”, Tarih ve Kültürüyle II. Zile Sempozyumu (06-09 Ekim 2011), Tokat: Zile Belediyesi Kültür Yay., (2011): 421-433.
Türkmen, İsmet, İsmail Fâzıl Paşa -Askerî-Siyasî Hayatı ve Fikirleri (1856-1921)-, Altınpost Yay., Ankara 2015.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler, İstanbul: Belge Yayınları, 1976.
Ünal, Çiğdem, Şehir Coğrafyası Açısından Tokat, 1. Baskı, Erzurum: Aktif Yayınevi, 2004.
Vakit, 22 Kanun-ı evvel 1335/22 Aralık 1919, no: 764.
* Prof. Dr., İsmet Türkmen, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, e-posta: iturkmentug@gmail.com.
[1] Taha Niyazi Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk Ermeni İlişkileri, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005, s. 8.
[2] 1944 yılında Artova ve Turhal, 1954 yılında Almus, 1987 yılında Pazar ve Yeşilyurt, 1990 yılında Sulusaray ve Başçiftlik ilçeleri kurulmuştur. Tokat İl Yıllığı, 1973
[3] Frank H. Simonds, “The Future of Turkey”, The Times (London), (11 Jun. 1919), pg. 10.
[4] Halis Asarkaya, Ulusal Savaşta Tokat, Tokat: Tokat Basımevi, 1936.; Ercüment Kuran, “Millî Mücadelede Tokat”, (Yayına Haz. S. Hayri Bolay vd.), Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempoyumu (2-6 Temmuz 1986), Tokat, (1987): 212-216); Leyla Kaplan, “Millî Mücadele Döneminde Tokat”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 35, (1996): 581-587; Abdullah İlgazi-Salih Cenik, “Millî Mücadele Döneminde Erbaa”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 57, (Kasım 2003): 1089-1113.
[5] Wilson Prensiplerine dayanmak suretiyle bağımsızlık talebinde bulunan Ermeniler yukarıda adı verilen illerde hiçbir dönemde çoğunluğa sahip olmamışlardır. Gerek Türk gerekse yabancı kaynaklarda bu durumu teyit eden bilgilere rastlamak mümkündür. Söz konusu kaynaklarda Ermeni nüfusu ile ilgili olarak verilen rakamlar %10 ila %35 arasında değişmektedir. Eylül 1919’da Anadolu’da bir inceleme gezisi yapan Harbord Askerî Heyeti de Ermenilerin hiçbir bölgede çoğunlukta olmadığını kabul etmişti. Gotthard Jaeschke, “Mustafa Kemal General Harington ile Görüşmek İstemiş midir?”, Belleten, Cilt 36, Sayı 142 (Nisan 1972), s.169-171.; Dörtler Konseyinin Mayıs 1919 tarihli toplantısında Amerika, Fransa, İngiltere ve İtalya devlet başkanları, kurulacak olan Ermenistan’ın sınırlarının bizzat kendileri tarafından tespit edilmesini ve manda altına alınmasını kararlaştırmışlardı. Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I, Ankara 1987, s.25.; Harry Howard, The Partition of Turkey, New York 1961, s. 233.
[6] “British Troops Leaving Armenia”, The Times (London), 12 Aug. 1919), pg. 9.
[7] Pontusçuların faaliyetleri hakkında geniş bilgi için bk. Pontus Meselesi, (Yay. hzl. Yılmaz Kurt), TBMM Yayını, Ankara 1995.
[8] Cem Behar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu 1500-1927 Tarihi İstatistikler Dizisi, 3. Baskı, Cilt: 2, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, 2011, s. 5-7, 43.
[9] Necati Çavdar, “Tanzimat Dönemi’nde Tokat’ta Rum Nüfusu”, History Studies, 11(6), s. 2224.
[10] Çiğdem Ünal, Şehir Coğrafyası Açısından Tokat, 1. Baskı, Erzurum: Aktif Yayınevi, 2004, s. 33.
[11] Sivas Vilayet Yıllığı, (1882-1883-1884-1886-1888-1890-1903), (Yayına Hazırlayan: Ebubekir S. Yücel Sivas), Sivas: Buruciye Yayınları, 2011, s. 331-359.
[12] Murat Hanilçe, “Ermenilerin Tehciri Sırasında Zile Kazasının Nüfus Yapısı”, Tarih ve Kültürüyle II. Zile Sempozyumu (06-09 Ekim 2011), Tokat: Zile Belediyesi Kültür Yay., 2011, s. 229, 237.; Sivas Vilayet Yıllığı, (1882-1883-1884-1886-1888-1890-1903), s. 424-425.; Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, 2. Baskı, Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü Yay., 1997, s. 16.
[13] 1325/1907 Yılı Sivas Vilayet Salnamesi, s. 254-255.; Açıkel’e göre, 1880-1907 arasında Tokat sancağının demografisinde önemli değişikliklerin meydana geldiğini ve bu yıllar arasında %80 oranında (152.516’dan 274465 nüfusa) kayda değer bir nüfus artışının görüldüğüne işaret etmektedir. Bu nüfus büyümesinin normal demografik gelişmenin yanı sıra, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra genelde Anadolu’ya özelde Tokat Sancağına yapılan göçlere atfedilmelidir. Göçmen nüfusun müslim-gayrimüslim gruplar arasındaki oran dağılımını da etkilediği düşünülebilir. 1881 yılında müslim-gayrimüslim oranı %84,14’e %15.86 iken 1907’de %86.24’e %13.76 olmuştur. Bu oranlardaki değişim, göç olgusu dolayısı ile Tokat sancağında Müslümanların sayısının gayrimüslimler aleyhine sürekli arttığını ortaya koymaktadır. Bkz. Ali Açıkel, “Tokat Sancağının İdari Durumu ve Nüfus Yapısı (1880-1907)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 2, (Elazığ 2004), s. 354-356 (Sayfa: 331-359)
[14] Ünal, Şehir Coğrafyası Açısından Tokat, s. 33.
[15] Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, 5. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1985, s. 87.; Ermeni patriği tarafından 1912 yılında çıkarılan istatistik tablosu, doğunun altı eyaletindeki (Van, Bitlis, Sivas, Erzurum, Harput ve Diyarbakır) Hıristiyanların toplam sayısını 1.183.000 olarak ya da toplam nüfusun %45,2’si olarak; Ermenilerin sayısını ise resmi Osmanlı sayımındaki rakamın yaklaşık iki katı olan 1.018.000 olarak vermektedir. Patrik, Müslümanların toplam sayısını 1.178.000 veya toplam nüfusun %45,1’i olarak, diğer bir ifade ile Hıristiyanların yüzdesinden küçük bir farkla daha az olarak belirtilmiştir. Patriğin istatistiklerine göre, nüfusun geri kalan %9,7’sini ‘diğer dinler’ oluşturmuştur. Bkz. Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, (Bahar Tırnakçı), İstanbul: Timaş Yayınları, 2. bs., 2010, s. 31.
[16] Esat Uras, Tarihte Ermeniler, İstanbul: Belge Yayınları, 1976, s. 144.
[17] Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5. bs., 1985, s. 226.
[18] Ermeni bağımsızlık hareketleri 1880 yılından sonra hız kazanmaya başlayarak kısa sürede tedhiş örgütleri oluşturmaya başlamışlardır. 1885 yılında kurulan Armenak’tan sonra, 1887 yılında İsviçre’de kurulan Hınçak ve 1890 yılında kurulan Taşnaksutyun partileri ihtilal ve silahlı mücadele yolunu tercih ederek Osmanlı Devleti’ne açıkça savaş ilan etmişlerdir. Özellikle İstanbul’u Türkiye’deki organizasyon ve faaliyetlerinin merkezi olarak seçen ve Cenova’da yetişen çok sayıda Hınçak sözde lider kadroları Ermenileri organize etmek için Tokat başta olmak üzere Bafra, Merzifon, Amasya, Yozgat, Akin, Arabkir, ve Trabzon’a gönderilmişlerdir. Bkz. Taha Niyazi Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk Ermeni İlişkileri, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005, s. 108-110.
[19] Ermeniler bu isteklerini 26 Şubat 1919’da Paris Barış Konferansında açıkça dile getirerek bağımsız bir Ermenistan’ın tanınması hususunda gayret göstermişlerdir. Wilson Prensiplerine dayanmak suretiyle bağımsızlık talebinde bulunan Ermeniler yukarıda adı verilen illerde hiçbir dönemde çoğunluğa sahip olmamışlardır. Gerek Türk gerekse yabancı kaynaklarda bu durumu teyit eden bilgilere rastlamak mümkündür. Söz konusu kaynaklarda Ermeni nüfusu ile ilgili olarak verilen rakamlar %10 ila %35 arasında değişmektedir. Eylül 1919’da Anadolu’da bir inceleme gezisi yapan Harbord Askerî Heyetide Ermenilerin hiçbir bölgede çoğunlukta olmadığını kabul etmişti. Gotthard Jaeschke, “Mustafa Kemal General Harington ile Görüşmek İstemiş midir?”, Belleten, Cilt: 36, Sayı 142 (Nisan 1972), s.169-171.
[20] Salâhi R. Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk) ve Kurtuluş Savaşı 1918-1923, Cilt: 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2008, s. 60-61.; Birinci Dünya Savaşı yıllarında Tokat ve çevresinde de yoğunluk kazanan Pontusçuluk hareketinin fikir olarak ortaya çıkışı, Yunan bağımsızlık savaşının yapıldığı yıllara dayanmaktadır. Bu yıllarda, Klemantos isimli Rum papazı, Karadeniz sahilinde ve Rumların yaşadığı iç bölgelerde “eski Yunanlığı canlandırmak amacıyla ilk teşkilatlanmayı İnebolu’da, Manastır adı verilen bir tepede tesis etmiştir. Cemiyetin üyeleri arasında zenginlerin ve aydınların bulunmasına rağmen örgütlenmeyi kilise ve din adamları yürütmüştür. Bu nedenle Patrikhane, metropolithane, kilise ve okul olan her yere Pontus hareketi kolayca ulaştırılabilmiştir. Hızla genişlemeye başlayan Pontus Cemiyeti’nin kurmayı tasavvur ettiği idari yapının sınırları; merkezi Trabzon veya Samsun olmak üzere Batum’dan İnebolu’nun batısına kadar Karadeniz kıyılarıyla bugünkü Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Gümüşhane ile kısmen Erzincan illerini kapsamaktaydı. Ayrıca işaret edilen sözde din adamları Rum ve Ermeni ihtilalcileri destekledikleri gibi Türkiye’de mezhep ayrılığını da körüklemekteydiler. Türk İstiklal Harbi, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), C. VI, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1974, s. 282-283.
[21]ABD’nin Osmanlı Devleti’ne karşı izleyeceği politika Wilson Prensiplerinin ortaya çıkmasıyla şekillenmiştir. Türk direnişinin başladığı sıralarda, savaşta başarı kazanmış olan Batılı devletler, savaşa son anda giren ve önceden planladıkları gizli antlaşmaların dışında kalmış olan Amerika Birleşik Devletleri'ne kendi emperyalist gayelerini engellememesi için Türk toprakları üzerinde 'mandater devlet' olma teklifinde bulundular. Ayrıca Ermenilere Doğu Anadolu illerinde bağımsız bir devlet kurma teklifini de getirdiler. Amerika Birleşik Devletleri, bu tekliflerin ülkesine sağlayacağı birtakım çıkarların yanında, pek çok yük getireceğini farkındaydı. Bu sebeple Amerikan kamuoyu ile kongresinin bu tasarıyı benimseyerek manda taleplerinin kabulünü onaylaması göz ardı edilemeyecek bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştı. Bu karara ışık tutabilmesi ve dayanak teşkil edebilmesi için ABD Başkanı Woodrow Wilson'un önerisiyle ve Paris Barış Konferansı kararıyla teşkil olunan bir “King-Crane Komisyonu” ve daha sonra yine Wilson tarafından bizzat görevlendirilen “General Harbord Heyeti” Osmanlı topraklarında incelemelerde bulunmak üzere İstanbul, Suriye, Filistin ve Anadolu'ya gönderildi. Ralph H. Magnus, Documents On The Middle East, American Enterprise Institute,Washington D.C, 1969, s.28.; Y. Hikmet Bayur, “Kuva-yı Millîye Devrinde Atatürk’ün Dış Siyasa ile İlgili Bazı Görüş ve Davranışları”, Belleten, Cilt XX, Sayı 80 (Ekim 1956), s.671-677.; Ali Güler, İşgal Yıllarında Yunan Gizli Teşkilâtları, Ankara, 1988, s. 62-66.
[22] Bahsi geçen örgüt hakkında bkz. E. Zekaî Ökte, “Yunanistan’ın Kurdurduğu Gizli İhtilâl Cemiyeti-Kordus”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 40 (Ocak 1971), s. 20-23.
[23] M. Tayyip Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken I, Ankara, 1959, s. 154-155.
[24]Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çeviren: Cemal Köprulü), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1991, s.65, 238-239.; Pontusçular silahlı hareketin yanı sıra propagandaya büyük önem vermekteydiler ve 4 Mart 19 I 9 tarihinde İstanbul’da, “Trabzon’da bir Rum Cemiyeti kurmak için çalışacağını” resmen ilan eden bir Pontus gazetesi çıkarılmaya da başlanmıştır. Bkz. Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi I, Ankara: TTK yayınları, 1989, s. 32.
[25] Tokat çevresi ve köyleri özelinde (Halilalan Köyü, Erbaa Kazası, Şeyhli ve Karayük köyleri, Serpin (Turhal) ve Rum çeteciler tarafından gerçekleştirilen saldırı eylemlerinde ciddi sayıda Türk nüfusun katledilmiş ve meskenler tahrip edilmiştir. Yapılan incelemeler sırasında Rum çetecilerin kendi evlerinin bodrum ve odalarını birer işkence sahası haline getirdikleri; bu çeteciler saldırılarını yaptıklarını kendilerine katılmayan ve yaptıklarını tasvip etmeyen Rumlara ve ailelerinde de işkence etmekten çekinmemişlerdir. Esasında buradaki kendi halklarına yaptıkları işkenceleri sanki Türklerin yaptığı şeklinde de bir iddia ileri sürerek, İtilâf unsurlarına ve kamuoylarına propaganda yapmışlardır. Bu sayede işgalci İtilaf güçlerinin kendilerine yardım sağlayacakları ümidine kapılmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), DH.EUM.AYŞ. / 73 – 35, (29.07.1921); Cinlioğlu bölgede durumun ne derece dramatik neticelere ulaştığını şu ifadeleri ile dile getirmektedir: “Rumlar, İstanbul hükümetinin içine düştüğü aczi sezer sezmez zulümlerini artırdı, Tokat-Erbaa yolunu keserek birçok canlar yaktılar. Artık olaylar birbirini kovalamaya başladı. Çamlara sarılıp yakılan, kazığa vurulan, elleri kolları bağlanıp ırmaklara atılan, baba ve analarının gözleri önünde namusları çiğnenen Türklerin sayısı belirsizdi. Bu acıklı hal karşısında Türk köylerini büyük bir korku kapladı…Rum köylerine ne jandarma ne tahsildar gidemez oldu. Hatta Rumların menfaatlerine uygun bir iş için bile bir Rum köyüne jandarma göndermek gerekince Metropolit vekiline söylenir, bir kılavuz alınır, öyle gönderilirdi.” Halis Cinlioğlu, Osmanlılar Zamanında Tokat -Dördüncü Kısım-, Tokat: Barış Matbaası, 1973, s. 73-74., Sebahattin Özel, Millî Mücadele’de Trabzon, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011, s. 361.
[26] Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt: I, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1991, s. 91-92.
[27] Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından başlayan işgallere karşı terhis edilen ya da aktif görevden çekilen subayların halk ile başlattıkları bir savunma ve vatanı işgalden kurtarma harekâtıdır. Ali Sarıkoyuncu, “Zonguldak ve Havalisinde Millî Mücadele’ye Zarar Verici Faaliyetler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 23, (Mart 1992), s. 356.
[28] Kâzım Özalp, Millî Mücadele 1919-1922, Ankara: TTK Basımevi, 1985, s. 3-8.
[29] Millî Mücadelede TBMM’ye Anadolu’dan Çekilen Telgraflar, (Yayına Haz.: Haluk Selvi, Bülent Cırık), Ankara: TBMM Basımevi, 2. bs., 2020, s. 362-363.
[30] Mütareke sonrasında Tokat ve çevresi de başta olmak üzere İngilizlerin de destek verdikleri Pontus fikrine kapılan ayrılıkçı işbirlikçiler temasa geçtikleri İngiliz temsilci Salter Metropolit Germanos’un başkanlığında bir örgütte kurulmuştur. Örgütün Karadeniz sahası başta olmak üzere özellikle Tokat, Niksar, Merzifon, Erbaa bölgelerinde yapılandırılması kararlaştırılmıştır. Pontus ayaklanması sırasında da en kuvvetli direniş adı geçen sahalarda icra edilmiştir. Hamit Pehlivanlı, “Tarih Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 29, Temmuz 1994), s. 362-363.
[31] Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya fevkalade yetkilerle geçmesini sağlayan ordu müfettişliği görevi ise İstanbul’da aranan çözüm arayışlarının olumsuz neticelenmesinin ardından gelmiştir. Fakat bu süreç Millî Mücadele hareketinin esaslarının ve stratejilerinin Millî kadro tarafından hazırlanması açısından fevkalade önem arz etmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın, Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine atanması ve ilgili işlemlerin tamamlanmasında etkili olan askeri ve mülki makamlarla ilişkileri hızlı bir seyir takip edecektir. Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine tayininde başta Sultan Vahdettin olmak üzere, zamanın sadrazamı Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kazım Paşa gibi büyük devlet erkanından bazıları şahsi kaygılarını bazıları Millî menfaatleri gözeterek bu tayin üzerinde şüphesiz hepsi de müspet bir rol oynamışlardır. Her ne sebeple olursa olsun Mustafa Kemal Paşa’nın tayini meselesi başlangıçta normal bir idari-askeri karar gibi gözükmüş, fakat sonuçları itibariyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir milletin istiklal mücadelesinde hareket noktasını oluşturmuştur. Bkz. İsmet Türkmen, İsmail Fâzıl Paşa -Askerî-Siyasî Hayatı ve Fikirleri (1856-1921)-, Altınpost Yay., Ankara 2015, s. 60-61.
[32] Bu durum üzerine Harbiye Nezareti, ülkedeki bu faaliyetlerin mahiyetinin ne olduğu konusunda Mustafa Kemal Paşa'dan aydınlatıcı bilgi istenmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezaretine verdiği cevapta: “İstanbul’a çekilmiş olan bütün telgrafların, milletin işgaller karşısındaki memnuniyetsizliğinin bir sonucu olduğunu, bu duygunun ülkenin her köşesine yayıldığını, yani umumi olduğunu, devlet memurları ile ordunun şimdilik tarafsız kaldığını belirtmiştir.” Bu cevapla, Anadolu'daki hareketin şahsi değil, bütün milletin isteyerek iştirak ettiği bir hareket olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda, cevaptaki şimdilik ibaresi de dikkat çekicidir. Ordu ve memurlar şimdilik tarafsızdırlar, ancak haksızlıklar böyle devam edip giderse o zaman milletinin yanında olacaktır. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, (Eylül 1953), s. (Vesika: 92); Ramazan Tosun, Millî Mücadele’de Sivas’ın Yeri ve Önemi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 34, (Mart 1996), s. 71.
[33] BOA. A.VRK. 835/50.
[34] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk-Söylev, Cilt: 1 (1919-1920), 4. Baskı, (Yayına Hazırlayanlar: İsmail Arar vd.), Ankara: TTK Yay., 1999, s. 35-37; Mehmet Şahingöz, “Millî Mücadelede Protesto ve Mitingler”, Türkler, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, Cilt:15, s. 727.
[35] Tokat ve çevresinden başta Amerika ve İngiltere olmak üzere diğer İtilâf güçleri makamlarına ve İstanbul Hükümetine de Anadolu’daki işgallere yönelik protesto telgrafları çekilmiştir. Diğer taraftan da bu telgraflar ve işgallere yönelik alınan tedbirleri içeren telgraflar dönemin Tokat Mutassarrıfı Kadir Bey tarafından 9. Ordu Komutanlığı Müfettişlik makamına iletilmiştir. Bu telgraflara yönelik Mustafa Kemal Paşa, sadece protesto girişimlerinin yanında miting düzenlemenin etkili olacağını bildirmiştir. Anadolu’nun yer yer işgali sırasında Tokat ve çevresinde yapılan miting ve protestolar hakkında bkz. Mehmet Şahingöz, İzmir, Maraş ve İstanbul’un İşgali Üzerine Yapılan Protesto ve Mitingler, Ankara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Ankara, 1986.
[36] İstanbul yoğun bir siyasi faaliyet içindeydi. Memleketi kurtarmak amacını güden her beş on kişi bir araya gelerek bir siyasi parti kuruyordu. Bazı vatanseverler yerel müdafaa-ı Hukuk Cemiyetleri kurmuşlardı. 26 Kasım 1918’de İzmir’de Müdafaa-i Hukuki Osmaniye Cemiyeti 1 Aralık 1918’de Edirne’de Trakya-Paşaeli Cemiyeti ve 4 Aralık 1918’de de İstanbul’da merkezi bulunmak üzere Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Millîye Cemiyeti, İzmir’in işgalinden bir gün önce İzmir’de Redd-i İlhak Cemiyeti ve merkezi İstanbul’da olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ve Kilikyalılar Cemiyeti kurulmuştu. Bütün Doğu Karadeniz bölgesine yayılmış ve yerleşmiş olan Trabzon Muhafaza-i Hukuki Millîye Cemiyeti de 12 Şubat 1919’da kurulmuştu. Abdullah Saydam, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VI Sayı: 17, (Mart 1990), s. 430-431.
[37] Ercüment Kuran, Sivas Kongresi’ne Tokat’tan bir temsilcinin katılmadığını, fakat Erzurum Kongresi’ne Heyet-i Temsiliye üyeliğine Bekir Sami Bey’in Tokatlı olması sebebiyle kongrede sancağın bu şekilde temsil edildiğini düşünmektedir. Bkz. Ercüment Kuran, “Millî Mücadelede Tokat”, (Yayına Haz. S. Hayri Bolay vd.), Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempoyumu (2-6 Temmuz 1986), Tokat 1987, s. 213.
[38] Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz 1, (Sadeleştiren: Faruk Özerengin), İstanbul: Emre Yayınları, 1993, s. 364-365.; The Times’da, Sivas Kongresi’nin İstanbul Hükümeti üzerindeki tesirine ilişkin, “Türk Hükümeti’ne Baskı” başlıklı yazıda özetle şu ifadelere yer verilmiştir: “Hükümet, Erzurum ve Sivas kongrelerinin kararlarına saygı duyacaktır. Türklerin Barış Konferansı delegeleri, milletin güvenini kazanmış kişiler arasından seçilecektir. Merkezi Hükümet bu kararları kabul ederse, diğer sorunlar Mustafa Kemal’e göre kolayca çözülebilir. Söylentilere göre, birçok kaynakta, Paşa’nın ifade ettiği diğer sorunların, siyasî suçlulara genel bir af verilmesi, -bittabi katliamlardan, sürgünlerden ve katliamlardan suçlu kişilere verilecek olursa-, itilaf Yetkilileri tarafından itiraz edilecektir. Savaş esirlerine işkence yapanlar ve Damad Ferid Paşa’nın, tutuklanması da bunlara dahil olacaktır.” “Pressure on Turkish Government”, The Times (London), (15 Oct. 1919), pg. 11.
[39] Sivas Kongresi sırasında gelişmeleri yakından takip eden ve burada lider kadro ile yakın temasta sağlamış olan Amerikalı gazeteci E. L. Browne, The Times’ta haber yapılmıştır. “Türklerin Büyük Britanya’ya Düşmanlığı ve Mustafa Kemal’in Suçlamaları” başlıklı yazıda aynen şu ifadelere yer verilmiştir: “Kısa bir süre önce Sivas’tan dönen ve Millîyetçi liderlerle çok sayıda görüşme yapan bir Amerikan gazetesi muhabiri, Millî direnişin liderinin güçlü bir şekilde İngiliz karşıtı duygularını açığa vurmuştur... Mustafa Kemal’in İngiltere’nin Türkiye’yi yıkmak istediğini söylemesi, gülünçtür. Ancak onlara ilham veren acılar açıktır. Yayınları, Türk köylülerin veya ılımlı partilerin görüşleri ne olursa olsun, direnişin İttihat ve Terakki Partisi’nin mücadele örgütü olabileceği inancını doğrular.” “Turkish Hostility to Britain Mustapha Kemal Accusations”, The Times (London), (25 Oct. 1919), pg. 11.
[40] Mesut Aydın, “Yeni Türk Devleti ve Misak-ı Millî", Türkler, C.16, s.58; Ayrıca Son Osmanlı Meclis-i Mebusan Seçimleri için bkz. Akşin, İstanbul Hükümetleri, s. 54 vd.
[41] Heyet’i Temsiliye’nin mebus seçilmesini istediği isim Tokat’tan Eski Valilerden Bekir Sami Bey’dir. Fakat Heyet-i Temsiliye’nin bizzat tespit ettiği bu isimden başka diğer bölgelerde de olduğu gibi her ilin Müdafaa-ı Hukuk merkezlerinden isimler gelmiştir. Tokat’tan 20 Ekim’de bildirilen adaylar ise Rifat ve Nuri Beylerdir. Bu süreçte son derece dikkatli davranan Heyet-i Temsiliye, tartışmalı görünebilecek isimlerin Müdafaa-ı Hukuk adına adaylıklarını koymalarını tasvip etmemiştir. Tokat örneğinde de olduğu üzere seçimler sırasında Heyet-i Temsiliye’nin yoğun ve titiz çalışmaları sonucunda kendi inisiyatifi altında gelişmiştir. Heyet-i Temsiliye mümkün olduğunca her bölgeden adaylığını koyan mebusları kendisi tercih etmek istemiş fakat Heyet-i Temsiliye’nin bu tarz çalışmasının tam anlamıyla bir sonuç vermiş değildir. Bkz. Taha Niyazi Karaca, Meclis-i Mebusan’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Geçiş Sürecinde Son Osmanlı Meclis-i Mebusan Seçimleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu: 2004, s. 226-227, 292.; Hükümetin heyetleri oluşturmadaki hassasiyetine ilişkin Tokat Müdafaa-ı Hukuk Merkezi’nden Heyet-i Temsiliye’ye çekilen telgrafı örnek gösterebiliriz: “Ahmet Fevzi Paşanın teşkil ettiği, heyet-i tahkikiye ile temas ettik. Memurin vesaire hakkındaki tahkikât-ı sathiyeleri blöften ibaret olup buralara göndermekten maksat, sırf Mudafaa-ı Hukuk Cemiyeti ve teşkilât-ı Millîye hakkında icrâ-yı tahkikâttan ibarettir. Ahalinin Mudafaa-ı Hukuka karşı temayülâtını ve teşkilât-ı Millîyenin suret-i idare ve iaşesini tedkik etmekle beraber Müdafaa-ı Hukukun merkezi hükümete karşı vaziyetini nahoş ve Mebusan’ın İstanbul’da toplanmasını münasip gösterecek gibi idare-i kelâm ettiklerini anladık. 23 Teşrinisani (Kasım) 1919.” Asarkaya’ya göre seçimler sırasında şahsi hırs ve isteklerin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bunun örneğini oluşturan Tokat’ta da Mudafa-ı Hukuk Merkezi Bekir Sami Bey’in seçilmesi emrini almasına rağmen şahsi hırsları bu şahsın seçilmesini engellemiştir. Öyle ki, Teftiş Heyeti ile Tokat’a gelen Fevzi Paşa’ya birbirlerini ve seçimlerde yolsuzluk yapıldığını şikayet etmişlerdi. Bkz. Halis Asarkaya, Ulusal Savaşta Tokat, Tokat: Tokat Basımevi, 1936, s. 34-38.; Bu telgraf 26 Kasım 1919 tarihinde Heyet-i Temsiliye toplantısında da okunmuştur. Bkz. Uluğ İğdemir, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2020, s. 106.; Anadolu’da seçimler sırasında yolsuzlukların yapıldığına ilişkin haberlerin yoğunlaşması üzerine Dahiliye Nezâreti tarafından Tokat’a da Mülkiye Müfettişi Hacı Hüsnü Bey gönderilmiştir. Vakit, 22 Kanun-ı evvel 1335/22 Aralık 1919, no: 764. Tokat Mebusu Ahmed hakkında şikayetler üzerine yapılan inceleme üzerine iddiaların asılsız olduğuna dair bir rapor hazırlanmış ve bu rapora dayanarak Ahmed Bey’in mebusluğu tasdik olunmuştur. Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 2. İçtima (22 Kanun-ı sani 1336/22 Ocak 1920), s. 14.
[42] Mahmud Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, Ankara 1970, s. 49.
[43] Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, C.I, s. 44-49.
[44] “…Mütarekenin imzasından başlayarak derece derece düzelmeye yaklaşan siyasi durumumuzu, Millîyet adı altında meydana getiren karışıklıklar, korkunç bir hale getirmiş ve buna karşı şimdiye kadar alınmaya çalışılan barışçı tedbirler faydasız kalmıştır. Son zamanlarda görülen olaylardan anlaşıldığına göre bu isyan halinin sürüp gitmesi, Tanrı korusun, daha korkunç hallerin çıkmasına temel olabileceğinden, mevcut karışıklıkların tertipçileri ve kışkırtıcıları hakkında kanun hükümlerinin uygulanması…” Sadeleştirilmiş asıl metin için bkz. Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, C.III, s.80-85.
[45]Bu listede şu isimler yer almaktadır: “Kazım Paşa, Ali Fuat Paşa, Remzi Paşa, Abdülkerim Paşa, Nihat Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Hasan Rıza Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Hüsnü Paşa, İsmail Fâzıl Paşa, Cafer Tayyar Bey, Ahmet Selahattin Bey, Hüseyin Selahaddin Bey, Selahaddin Adil Bey, Ömer Lütfi Bey, İsmet Bey, Galip Paşa, Hayri Bey, Salih Bey, Ahmet Rıza Bey, Seyit Bey...”; Bkz. Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, C.III, s. 85.
[46] Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, C.III, s. 80-85.
[47] Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi Millî Mücadele ve TBMM I. Dönem (1919- 1923), c.3, Ankara, 1995, s. 914.
[48] Türk İstiklal Harbi, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), C. VI, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1974, s.52-57.
[49] İngiliz İstihbaratı ve ajanlarının Millî Mücadele dönemindeki faaliyetleri ve eylemleri için, Bkz: Selahi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, TTK Basımevi, Ankara 1995.; Bu ifadelerimize destek olabilecek türden bir kanıt, Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey’in 6 Aralık 1921 tarihli Meclis konuşmasında açıkça anlaşılmaktadır: “Zile gibi ticaretgâh bir kasabayı kül yığını haline getirmiş olan isyan, isyancıların İstanbul’dan aldıkları talimat ve kendilerine verilen telkinat neticesidir. İsyancıların elindeki mektubun altında halife ordusu başkumandanı imzası bulunuyordu…” Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi (TBMM ZC), Devre I, İçtima 123, 6. 12. 1337, C. XV, s. 54-58.
[50] İsmet Türkmen-Y. Emre Tekinsoy, “TBMM Zabıt Cerideleri ve Gizli Celse Zabıtlarına Göre Postacı Nazım ve Zile İsyanı”, Tarih ve Kültürüyle II. Zile Sempozyumu (06-09 Ekim 2011), Tokat: Zile Belediyesi Kültür Yay., 2011, s. 423-424.; Dâhiliye Vekili Refet Bey 4 Ekim 1921 tarihli Meclis gizli oturumunda yaptığı konuşmasında isyanın doğrudan doğruya İstanbul’dan telkin edildiğine işaret etmekle birlikte, “Zile hadisesini yapan Postacı Nâzım”ın bu doğrultuda İstanbul Hükûmeti kontrolünde bir hareket olduğuna işaret etmektedir.” TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre I, Cilt 2, İçtima 86 (Celse 2), 4. 10.1337, s. 262-264.
[51] Din olgusundan hareketle hâkimiyet kurma, toplumu harekete geçirme ve toplumsal birliği sağlama acısından Millî Mücadele dönemi için bkz. Halis Karaaslan,” Millî Mücadele Döneminde İç İsyanların Çıkışında Dini Faaliyet ve Propagandanın Rolü,( Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, s.75-90.; Zile ve çevresinde patlak veren hadiselerin temelinde, bu isyanın öncesinde Yozgat ve havalisinde yaşanan ayaklanmaların da etkili olduğunu söylenebilir. Yozgat’ta 5 Eylül -30 Aralık 1920 tarihleri arasında asilerden kurulan 500 kişilik Akdağmadeni alayının cepheye gönderilmek istenmesinden itibaren olayların giderek yoğunluk kazandığı dikkat çekmektedir. Bahsi geçen gönüllü alay, kurulduktan sonra ilk kez, Ankara’ya gönderilmek üzere Yozgat’a getirilmiş, 5/6 Eylül 1920 gecesinde bu alay içinden 49 kişi, Kuva-yı Millîye emrine girmek istemediklerini bahane ederek kaçmışlardır. İlhami Soysal, Kurtuluş Savaşında İşbirlikçiler, Bengi Yay., İstanbul 2008, s. 146.
[52] TBMM ZC, Devre I, İçtima 123, 6. 12. 1337, C. XV, s. 54-58.; İsyanın bastırılmasını takip eden süreçte, bölgede TBMM’nin meşruiyetini engellemeye yönelik girişimlerin devam ettiği dikkati çekmektedir. Bu yönde, Tokat Mebusu Nazım Bey’in, 4 Temmuz 1920 tarihinde Zile kasabasının kasten yakıldığı hakkında 24 Temmuz 1336 tarihinde,“Zile kasabasının 4 Temmuz’da kasten yakıldığı ve bu harikin gayet feci olduğu alınan haberlerden anlaşılıyor. Heyeti îcraiyenin bu bapta izahat vermesini teklif eyleriz.” şeklinde bir soru önergesi vermiştir. TBMM ZC, Devre I, İçtima 39, 24. 7. 1336, C. II, s. 380. Bu suale ise Dâhiliye Vekâleti Vekili Dr. Adnan Bey cevaben, “ Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi ile mutasarrıflıkça icra edilen tetkikata nazaran 24-25.7.1336 sabahı Çapanoğlu Halit Beyin beş yüz kişi ile Zile kasabasına taarruz ederek akşamüzeri kasabaya girmeğe muvaffak olduğu ve bilâhare kale civarındaki kuva-yı askeriyye ve Millîye ile vukubulan müsademeden münhezimen firar ederek bu esnada usatın kasabaya ateş verdikleri ve usatın bir hile yapmaları ihtimaline binaen askerin ihtiyatlı hareket ederek kasabaya biraz geç yetişmesi ve memlekette su bulunmaması ve rüzgârın şiddetle vezanı gibi sebepler maatteessüf bin dört yüz hane ve sekiz dükkân ve sekiz cami ve bir medrese ve altı mektep ve yirmi beş kahvehane ve altı gazino ile Hükümet, Düyun-u umumiye, telgrafhane ve reji binalarının muhterik olduğu anlaşılmıştır.” şeklinde yanıt vermiştir. TBMM ZC, Devre I, İçtima 25, 7.6.1336, C. II, s. 139.; TBMM’ye yönelik isyanların bastırıldığı ve Millî Mücadele’nin siyasî ve askerî mahiyette giderek güçlendiği bu süreçte ise Rumların bölge halkına yönelik saldırıları durmamıştır. Bu baskılar üzerine bölge halkının göçlerini engellemek maksadıyla TBMM Hükümeti, Şubat 1921 tarihinde tedbirler almıştır. Bu doğrultuda 8 Mart 1821 tarihinde Tokat, Ordu, Canik, Amasya ve Çorum livaları dahilinde silâh toplama ve asayişi sağlama kararı almıştır. Bu bağlamda, Müslümanlara yapılan saldırıların yerel güçlerle durdurulamayacağını anlayan Ankara Hükümeti Nurettin Paşa’nın komutasında oluşturulan merkez ordusunu bu mücadelede görevlendirmiştir. Fakat Rum saldırıları tam manası ile durdurulamamıştır. Bu saldırıları ve alınan tedbirleri 11 Ağustos 1921 tarihli Meclis görüşmelerinde dile getiren Tokat Mebusu Mustafa Bey, Erbaa’da Rumların İslâm köylerini yakıp yıktıklarını, bu arada kendi köylerini de yakarak İtilaf Devletleri’ne “Türkler köylerimize saldırıyor” diye şikayette bulunduklarından bahsetmektedir. TBMM ZC, Devre I, İçtima 55, 22. 8. 1336, C. III, s. 401-402; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.10.120.851.1.
[53] 10 Haziran 1922 tarihinde de bu konuda alınan bir kararda “Sivas mıntıkasında fesadın Karadeniz sevahilinden idare edildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple Düvel-i İtilafiye’ye mensup memur, temsilci ve zabitleri tevkifi ve dahilde emin mahallelerde muhafaza ve ikameleri taht-ı karara alınmıştır” denilmektedir. Ayrıca 2 Temmuz 1337 tarihli diğer bir karar da Rumların göç ettirilmesine aittir.
[54] Ruslar’la, ticaret antlaşması yapılacağı, muhtacına iki milyonluk tohum itası ve Tokat dağlarındaki Rum çeteleri hakkında kararlar alınmıştır. “Tokat dağlarında dolaşan Rum çetelerinin tenkili için Erkan-ı Harbiye-i Umuniyenin kuvve-i lazime tahsis etmesi ve bu kuvvetin harekâtı takibiyesi esnasında sebikbaria’şesi için maliyece nakden tediyat icrası takassür etmiştir. Eşkıya takibatı hakkında dahiliyenin tertibatı Heyet-i Vekile’de görüşüldü. Tatbikat-ı netayici hasılası peyderpey ve bir müddet-i münasebe sonra Heyet-i Umumiyesiyle tekrar mütalâa olunacaktır.” Kuran, Tokat’a bağlı Pazar nahiyesi müdürünün 10 Mart 1921 tarihli raporuna işaret ederek, Rum çetelerinin köylere yönelik saldırıları sonrasında yedi Müslüman’ın hayatını kaybettiğini kadınlara işkence edildiğini ve Rumların özellikle 1921 yılı içinde Tokat’taki eylemlerini şiddetlendirdiklerini, Erbaa dahilinde 275 Müslüman’ın öldürüldüğünü kaydetmiştir. Ercüment Kuran, “Millî Mücadelede Tokat”, (Yayına Haz. S. Hayri Bolay vd.), Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempoyumu (2-6 Temmuz 1986), Tokat 1987, s. 215-216.
[55] Millî Mücadelede TBMM’ye Anadolu’dan Çekilen Telgraflar, (Yayına Haz.: Haluk Selvi, Bülent Cırık), 2. Baskı, Ankara: TBMM Basımevi, 2020, s. 364.
[56] Millî Mücadelede TBMM’ye Anadolu’dan Çekilen Telgraflar, s. 364.
[57] Açıksöz, 25 Eylül 1921, No:292.
[58] TBMM ZC, Devre I, İçtima 2, 29. 8. 1337, C. XII, s. 102.
[59] TBMM ZC, Devre I, İçtima 68, 29. 8. 1337, C. XII, s. 102.
[60] TBMM ZC, Devre I, İçtima 79, 19. 9. 1337, C. XII, s. 62-63.
[61] Millî Mücadelede TBMM’ye Anadolu’dan Çekilen Telgraflar, s. 366-367.
[62] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2006, s. 82.